Popülistlere Göre “Halk” ve “Elit” kavramının Anlayışı

1.2. Popülistlere Göre “Halk” ve “Elit” kavramının Anlayışı
Popülizm ya da Halkçılık diye adlandırılan “Meta” bir kavrama netlik kazandırmak gayret eden tüm akademisyenler bu hedefe varmak amacıyla popülizmi teşkil eden esas unsurları olan “halk” ve “elitler” kavramlarını açıklamaya çalışmışlardır. Genellikle Popülizm incelendiğinde öncelikle “halk” ardından “elitler” tanımı yapılmaktadır. Taggart (2003) ve Mudde (2004)’e göre popülizmi anlam için halk kavramının tanımına bağlıdır; zira “Halk” popülizmi ortaya çıkaran temel etken olduğunu öne sürmektedirler. Onlar göre, “muğlak”tan kasıt popülizm değil, asıl muğlak olan “halk” kavramının nasıl ve hangi tasniflere göre tanımladığıdır. Her Siyasi popülist hareket, “Halk” kavramını farklı tanım vermekle kavramın muğlaklığına sebep olurken, aynı zamanda halkın düşmanı olarak gösterdikleri elitleri net bir şekilde gösterebilmektedirler.
Siyasi popülist hareketler göre halk “iyiler” ve “kötüler” belirgin çizgilerle çizen ve beyaz-siyah gibi net bir şekilde iki sınıftan oluştuğu ortaya koyarlar. Rooduijn, Siyasi popülist hareketlerin bu iki gruba argümanlarını “İyi taraf milli irade anlamına gelirken kötü taraf elitlerle özdeşleştirilmiştir” şeklinde olarak belirtir. Bundan yola çıkarak, Siyasi popülist hareketler halka yönlendirdikleri söylem ve uyguladığı siyasetleri meşrulaştırmak için halkın bu “iyi” olarak tarif ettiği ve kendilerinden saydığı sınıfı yanlarına alır, “kötü” ve düşman olarak nitelendirdiği sınıfı ötekileştirir, bütün bunları “halk”ın refah ve milli iradesi sağlamak için yaptığını savunur. “Halk” siyasi popülist hareketlere göre, tek tür kültür ve değeri barındıran iyi kişilerden oluşan homojen topluluktur. Albertazzi ve McDonnell halkı kavramını: “Halk insanların kendilerini “güvende” ve “rahat” hissettikleri, doğal bir güvenin olduğu topluluktur”
Pauwels göre, “Halk” siyasi popülist hareketlere göre “sessiz çoğunluk” olarak nitelendirirler. Onlara göre, bu sessiz kitle yasalar dışına çıkmayan, vergi veren, ülkenin ekonomik ve kültürel değerlerine katkıda bulunan ve yararı bulunan kişiler olmasına karşı, siyasette düşman olarak gösterilen “elitler” sebebiyle nötr kişilerdir. Siyasi popülist hareketlere göre, elitler “sessiz çoğunluk” temsil eden halkla aynı amaç ve çıkarları paylaşmayan kitledir. Dolaysıyla, “Elitler” toplumun gerçek temsilcisi olarak gördükleri “halk” ile sadece aynı çıkarlara sahip olmadıklarıyla kalmayıp aynı zamanda onları “kötü” olarak nitelendirir. Siyasi popülist hareketler göre düşman ve kötüler olarak nitelendirilen bu “elit” kesim, popülizmin ortaya çıktığı zaman ve yere göre farklılık göstererek siyasi, ekonomik, medyadaki veya akademik dünyadaki elitlerden teşkil edilebilir. Yazara göre, Siyasi popülistlere göre “Halk”tan dışlanan bu elitler halka karşı örgütlenmişlerdir ve bundan dolayı halkın elitlerle ortak bir noktada gelmeleri imkânsız olduğunu belirtmektedir .
Bazı akademisyenler “elitler” kavramını toplumla aynı çıkarlara sahip olmayan ve toplumdan dışlanan kesim olarak tarif ederken bazı çalışmalarda bunları ilaveten “göçmenleri” dahil etmektedir. Örneğin, Albertazzi ve McDonnell, “elitler ve tehlikeli ötekiler” olarak ayırtmaktadır. Bu iki yazar göre elitleri, toplumdan uzakta duran bir grup olduğu, öte yönden toplumla aynı dini inanç veya etnik kimliği paylaşan ancak kendi dünyalarında yaşayan, kendi toplumuna yabancılaşan, eğitimi yüksek olan, halkla çıkarları birleşmeyen ve toplumun düzeni bozan grup olarak tanımlamaktadırlar. Toplumun Düzeni ve sağlığını bozan grup ise özellikle Avrupa’da çoğunlukla “göçmenler”den oluşmaktadır. Bunları “Tehlikeli ötekiler” kategorisinde alınmaktadır. 1970 bu yana dünyada ve özellikle Batı Avrupa’da neoliberal ekonomi politikaların uygulanmasıyla beraber Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’ya göç dalgaları artmaya başlamıştır. Bu bağlamda, Batı Avrupa’ya göç dalgaları artmasına paralel olarak yeni-sağ siyasi popülist hareketler ortaya çıkmıştır. Bu popülist hareketler, halktan dışlanan ve sağlığını bozan “tehlikeli ötekiler”den kastı göçmenler olmuştur. Popülist hareketlere göre, göçmenler o toplumun kültürel zenginliği, sosyal yaşamı ve ekonomik varlığına tehdit oluşturduklarını dile getirmişlerdir.
Siyasi popülist hareketlerin “düşman” ve “kötüler” olarak vasıflandırdıkları “Elitler” çoğu akademisyenler tarafından ortak tanımı kabul edilirken esas olan “Halk” kavramının tanımı üzerinde fikir ayrılıkları bulunmaktadır. Bir kısım akademisyenler, “halk” kavramının siyasi popülist hareketlerin parti veya liderlerin tarafından harcandığı belirsiz halk olarak belirtmektedir. Diğer görüş ise, popülistler tarafından mevcut toplumun arasındaki farklılıkları gösterir ve “halk” olarak nitelendirdikleri grup ise o toplumda belirli bir gruba işaret etmektedir.
Birinci görüşün savunucularından sayılan Taggart göre, Siyasi popülist hareketlerin söylemlerinde iddia ettikleri hususlara uygun toplumda o grup bulunmamaktadır. Bundan dolayı “halk” kelimesi öne sürdükleri gibi halkın tamamı ya da sınırlı bir grubu yoktur. Taggart, “halk” kelimesinin yerine “toplumun merkezi” kavramını kullanmayı tercih eder. Çünkü “toplumun merkezi” siyasi popülist hareketlerin için esinlendikleri, örnek teşkil eden, erdemli ve parçalanmaz bir halkın bulunduğu bir noktadır. Dolaysıyla, “halk” kelimesi toplumun tüm kesimlerini içine almamakta ve söylem düzeyinde kalarak “hayali bir toplum” olarak amaçlarına uygun kullanmaktadır. Taggart, popülist hareketleri “halk” diye adlandırdıkları kesimin erdemli, saf ve dürüst, sessizce çalışan bir toplum olarak nitelendirdikleri için bunun gerçekten daha ziyade bu hayal olduğu belirtmektedir. Taggart, “halk” kelimesinin en büyük handikabı onun belirgin bir tanımı olmamasıdır . Mudde göre, bu belirsizliğin kaynağını şu şekilde açıklamaktadır: “Kavramın belirsizliği, aynı ülkede bile kavramı kullanan her popülist hareket göre değişkenlik içermesine neden olmaktadır” . Yani, her siyasi popülist hareket kavramın kullanıldığı yere göre farklılık gösterir, kendi özel bir “halk” inşa eder, dolaysıyla her yerde “halk” kavramının diğerine göre farklı anlam taşır. Bunun sebebi ise siyasi popülist hareketleri toplumun oy veya rızasını alabilmek maksadıyla değişik kesimlerin kendilerini bu popülist hareketlerle özdeşleştirme ve kendisi temsil ettiği duygusu yaratabilirler. Dolaysıyla popülist hareketler halka seslenirken benim halkım, bizim gençler, aziz yurttaşlarım, emekçilerim vb. söylemleri vurgulayarak toplumun çeşitli gruplarını kendilerini özleştirir.
Bununla beraber, popülist hareketler kendine bulduğu ortama göre farklılık gösteren “halk” kavramının ortak yönleri popülist hareketlerin halkla kendilerini özdeşleştirmeler görünmektedir. Popülist hareketler tarif ederken kendilerini “halk”tan biri olarak saymaktadır. Onlara göre erdemli, saf ve ortak çıkarlardan oluşan toplumun bir kesimi olan “halk”, elitler ve ötekiler tarafından değiştirilerek o eski hallerinden mahrum kalmışlardır . Dolaysıyla popülist hareketler onların rızasını kazanmak için sürekli halka daha önce sahip oldukları o güzel günleri ve durumu hatırlatarak içinde bulundukları bunalımın sebebi olarak ötekiler ve elitleri işaret etmektedirler. Bu fikirlere istinaden popülistler halkı elitlerle yüz yüze bırakır, onlar gerçek düşmanı dışarıda değil içerde oluğunu ve halkın çıkarlarını sadece düşünmediklerini değil karşı eylem aldıklarını vurgularlar.
Akademisyenler, “Halk” kavramının tanım ve özellikleri konusunda görüş farklılıkları sergilemektedir. Ancak siyasi popülist hareketler popülist özellikleri, amaçları, fikirleri ve savları söz konusu olunca bir takım ortak tanım üzerinde uzlaşabilmektedirler. Popülist hareketler kendilerini gerçek demokrat sahipleri olarak demokrasinin halka vadettiği egemenlik gücünü halktan elde ettikleri vurgulayarak düşman olarak gösterilen elitler ve ötekilere meydan okumaktadır . Popülist hareketlere göre elitler sınırlı bir gruba hizmet etmekte ve gerçek halkın çıkarını savunmamaktadır. Bundan dolayı Popülist hareketler söylem ve politikalarını kabul ettirmek için halkın “gerçek” sesi ve temsilcisi olduklarını belirtirler. Popülist aktörler, sürekli milletin iradesini temsil ettiklerini, halka elitler ve tehlikeli ötekilerden dolayı kaybettikleri egemenliği geri getireceklerini ve toplumu “eski günler gibi” bu yozlaşmış elitlerden kurtararak sistemdeki bozuklukluları düzelteceğini söz verir.
Popülist hareketler, o siyasal arenada düşman gösteren partileri milli iradeyi temsil etmekten uzak olduklarını vurgulamakta ve mevcut yerleşik kurumları, yönetim tarzı ve ana akım partilerini sürekli eleştirmektedir. Popülizm ve “halk” kavramının belirsizlikleri yanı sıra popülist siyasi aktörler arasında meydana gelen tartışmalarda her taraf kendisinin popülist olmadığı, diğerinin söylemlerini çürütmek amacıyla o siyasi partinin popülist olduğuyla suçlamaktadır. İktidarı iyi yönetemeyen aktörler ve siyasi kurumların yaptıkları hataların ya da halkın bir kesinin çıkarlarına ters düşen olaylardan beslenmekte ve üzerinde durmaktadır. Bazı popülist aktörler seçimler yaklaştıkça söylemlerini iktidardaki söylemlerden ayrı tutmaya çalışmaktadır.
Konuya sosyal yönden bakıldığında halk, popülist hareketlerin besin kaynağıdır. Popülist hareketler, küresel ekonomiye karşı küçük esnafı korumakta, emekçi kitlesine reel bir ekonomiyi bu kitlelere göre değerlendirilmesini öne sürmektedir. Demek olur ki, işçiler, esnaf ve zanaatkârlar hakiki üretimi yaratan kişilerdir. Halkın kalan kısmı ise değersiz ya da suni bir katkıda bulunmaktadırlar. Bunun sebebi ise, alın teri dökmeyen zenginlerin varlıklarına değer katan bankalar ve parasal kuruluşları, popülistler tarafından halka tuzak kurmak için bulunduklarını göstermektedir .
Popülizm, ulus kavramı ele alırken bir ideolojik bakışla nitelendirmektedir. Popülizm ulusu bir bütün olduğu ve eskiden beri var olan bir topluluk olduğunu savunmaktadır. Ulus tehdit eden güçler ise sadece dış güç ve düşmanlardan ibaret değil aynı zamanda ülke sınırları içinden azınlık olarak gördükleri güzlerden da olabileceğini vurgulamaktadırlar. Halk kavramının kullanımı siyasal söylemlerde ciddi bir meşrulaştırma zemini olmakla beraber politikacılar açısından halk terimini kullanmak büyük bir kesime temas etme stratejisi olarak görmektedirler.
Özetlemek gerekirse, siyasi popülist partilerin ana savları, halk egemenliğine kavuşmasının en büyük engeli olarak görülen yozlaşmış elitlerdir; mahrum oldukların egemenliği siyasi popülist parti ve güçlü liderler tarafından halka geri kazandırılacaktır. Popülistlerin iddialarınca, bir popülist partinin liderliğinde yapılandırılırsa mevcut halkın homojenliği, saflığı ve erdemleri birleşmesiyle bu yozlaşmış elitleri yenilgiye uğratabilecekleri öne sürürler . Popülist siyasi aktörler kendilerini daima halkın bir parçası olarak görür, iktidara geçtiklerinde milli iradeye karşı herhangi bir eylemden kaçınacaklarını iddia eder ve halkın görüşünü temsil ettiklerini vurgular. Canovan’ın 1999’da yaptığı çalışmasında , Popülist siyasi aktörlerin bu tür söylemlerine rağmen iktidara gelememiş ya da düşük oy oranına sahip oluştur. Fakat ilerleyen dönemlerde popülist parti ve liderlerinin oranı yükselmiş ve iktidara gelebilmiştir.
1.3. Popülist Hareketlerin Özellikleri
Politikacılar ya da siyasal partilerin popülist şemasından ne kadar faydalandıklarını bilmek için o ülkenin içinde partilerin aralarındaki ilişki ve konumlarına bakılmalıdır. Çoğu yerde olduğu gibi, siyasal gücü birbirlerine göre dağıtmanın sağ-sol olarak iki akımı bulunmaktadır. Ama ilginç olan popülizm, tıpkı bir bukalemun gibi aynı anda hem sol hem sağ ideolojilerle etkin olabilmektedir .
İşlevsel bakımdan popülist hareketlerin en belirgin özelliklerinden biri ise sisteme karşı çalışmaktan daha ziyade mevcut bunalımları sistemin içerisine aktarabilmesidir. Popülist liderler ve partiler, mevcut sistemden bunalmış halka, onların dilinden anlayarak aynı duyguları paylaşarak onlara güven hissi ve güç vermektedir. Popülist aktörler tarafından hayata geçen planlar ve siyasal uygulamalar, bu kesim için kendini temsil eden bir sistem olarak görmektedir. Siyasal ya da sosyal alanda marjinalleşen popülist partiler, iktidara alternatif bir güç olarak kendini ispatlamaya çalışmaktadır. Popülist söylemin bir başka belirgin özelliği ister ekonomik açıdan ister demokratik temellerinden uzaklaşma açıdan olsun yolsuzluk ve sapmalara sebep olmuştur. Popülistler halkın temsili konusunda yalnızca göreve gelecek olan güçlü lider aracılığıyla gerçekleşebileceğini inanırlar .
Popülizmin kendi yapısında iki zıt özelliği aynı anda bulundurmaktadır. Bunların ilki, popülistler halkın egemenliğini demokrasinin bir parçası olarak görmektedir. İkinci özellik, bu demokrasinin eksik ve doldurulmaya ihtiyacı olduğunu savunur. Demokrasinin, mükemmel olmayışı, düzensiz ve eksik bir yapıya sahip olduğunu sürekli eleştirmesiyle popülizmi kendisine özel bir söylem olarak ortaya koymaktadır. Popülist söylemde demokrasi zayıf olmak ve mükemmel bir rejim dışında herhangi bir şey olabilmektedir.
Taggart, popülist hareketler temsili demokrasiye karşı olumsuz bir tavır aldıkları ve sadece krizlerin yaşandığı dönemlerinde siyasete girebildikleri saptanmaktadır . Popülist görüşe göre, temsili demokrasi, istenmeyen karmaşıklıklardan oluşmakta ve popülistler açık ve basit mesajlar vermeyi tercih etmektedir. Bu şekilde bakıldığında popülistler görüşüyle kriz zamanlarında halkın bunalımının kızgınlığa yöneldiği vakit önlerine somut düşmanlar koyarak mevcut durumu halkın anlayacağı basit bir dil ile kolaya indirgenebilmektedir. Dolaysıyla popülistler, yükselen kızgınlığı azaltmak için halka ortak bir düşman göstererek çözüm bulmak için kendisini belirgin bir rol oynayabileceğini vurgulamaktadır. Örneğin, AB ekonomilerinde ortaya çıkan parasal ve bütçe sorunları ile ilgili olarak mevcut yerleşik politikacılar parasal birliği devam ettirme hedeflerken diğer taraftan popülist aktörler parasal birlikten en yakın zamanda çakmalarını net ve basit bir cümlelerle öne sürebilmektedirler. Euro’dan ayrılmak, radikal olmasıyla beraber basit ve açık, eğitim seviyesi yüksek olmayan vatandaşın rahatça anlayabileceği ve yorumlayabileceği bir çözüm yöntemidir.
Popülizm, parlamenter sisteme, yerleşik siyasi kurumlara ve temsili demokrasilere tehdit oluşturmaktadır. Eğer durum gerçekten böyleyse ne tür bir demokrasiden bahsedildiği, hangi haklar talep edildiği ve ne şekilde bir sistemden konuşulduğu bilinmemektedir. Tüm bunların bilinmemesinin yanı sıra popülizmin de net bir biçimde tanımı olmaması meseleyi anlamak daha zorlaşmaktadır. Ancak popülizme net bir tanımlama verilebilirse popülist liderlerin ve hareketlerin siyasal sistemde ve demokrasi bünyesinde işlevlerini ölçüne bilinecektir. Popülist terimi, günümüz araştırmalarında, bazı liderler ve siyasal hareketleri nitelendirmek için kullanılmaktadır. Canovan Margaret göre, Popüler ve Karizmatik bir liderliğin olması, popülizmin seçkinlere karşı tutumuyla çelişmektedir. Popülist siyasetin diğer siyaset biçimlerinden birkaç yönde ayrılmaktadır. Örneğin, Popülist siyaset, siyasetle ilgisi olmayan kesimlerinde bir ilgi yaratır, siyasetin içine çekmeye çalışır. Dolaysıyla, vatanı yeniden kurmak ya da kurtarmak gibi söylemler üreterek siyaseti sancılardan kurtarmak yoluyla siyasete katkı bulunur .
Popülizm, radikal bir eğilim sergileyebilmekte, nefret söylemi dolaysıyla Nazizm, faşizm, islamofobi, ırkçı gibi akımların yükselişine sebep olabilmektedir . Siyasi popülist, abartıcı, aşırıcı, yanıltıcı işlevlere sahip olmalarıyla suçlamaktadırlar. Popülistler, halkın egemenliği savunur ve karşılanmayan talepleri dile getirir ve konuları gündeme taşırlar. Popülizm bakıldığında, farklı yer ve zamana göre farklılıklar göstererek ortaya çıkabilmektedir. Dolaysıyla çeşitli özelliklere sahip popülist hakaretlerin bulunduğunu söyleyebilmekteyiz. Popülizm günümüz Avrupa’sında aşırı sağ partilerin en önemli özelliklerinden biri sayılmaktadır. Örneğin çok kültürlülük meselesinde hayli başarılı olan Avrupa ülkelerinden biri Hollanda’dır Ancak bu ülkede bulunduğumuz dönemde baktığımızda, İslamofobi, göçmen karşıtı ve farklı kültürlülüğe karşı çıkmak yaygın hale gelmiştir; bu dışlama ve karşı çıkma eylemi hızlı bir şekilde tüm Avrupa’ya yayılmış haldedir. Popülizm radikal bir şekil alarak farklı şekillerde tezahür edebilir.
Popülistlerin en belirgin özelliği, toplumu ilgilendiren sosyal politikalar ön plana çıkartmasıdır. Zira popülist hareketler, halk ile sürekli etkileşim içinde olur ve kimsesiz ve alt kesimlere manevi ve maddi destek sağlamasıyla ve hassas meselelere dile getirerek onları siyaset meydanlarına çekmeye çalışırlar. Bundan dolayı, alt sınıf ve işçi kesimlerine yakınlık göstermektedir. Günümüzde Popülist aktörler kristalleşerek birçok ülkede geniş kitleler oluşturabilmiştir. Ancak ne kadar hızlı yükseldiyse o kadar da hızla rengini kaybetmeye başlamıştır.
Siyasi popülistler ekonominin gidişatından memnuniyet göstermez, eleştiriler yönelterek çok daha iyi gelişmeler olabilmeden bahsederler. Küreselleşme yan etkilerinden biri eşitsiz gelir dağılımı ortaya çıkmış ve bu durum siyasilere sorun teşkil etmiştir. Popülist hareketler, özellikle gelir dağlımı eşit olmayan ortamlarda kendine güçlü bir zemin bulmuştur .
Popülizmin ve neoliberal ilişkileri üzerine odaklanan çalışmalar son derece sınırlı olmasına rağmen popülizmin yükselişi neoliberal dönüşümlere karşı tepki olarak görünmektedir. Neoliberal ekonomik politikalar iş veren ile emekçiler arasında düzeni bozarak yeniden yapılandırmıştır. Özellikle 80’lı yıllardan sonra enflasyon artışı hükümetleri ilgilendirmiş ve etkilemiştir. Diğer tarafta ise sendikalar zayıflamaya başlamış ve sermaye güçleri kendini piyasaya göre yeniden yapılandırarak köktendinciliğe everilmeye başlamışlardır. Bu gelişmelere ışığında, emekçi kitlesinin sesi kısaltılmış, eskisi gibi taleplerini meydanlarda söyleyemez oluş ve toplum içinde gücünü kaybetmiştir. Popülist hareketler, post-endüstriyel politikalarına olumsuz bir duruş sergilemekte, geri dönüşü istemekte, üretime ve milli sanayileşmeye önem vermektedir .
Modernleşme süreçlerinde ve modern dönem sonrası değer sisteminin bileşenlerinde değişiklik yaşanmıştır ve çeşitli değerlerin gelişmesi için müsait ortam yaratılmıştır. Modernleşme süreçleriyle beraber toplum içinde büyük dönüşüm ve çeşitlilikler getirmiştir. Bu değişim ve çeşitlilik geleneksel toplumda mevcut güvenceyi tehdit etmekte, siyasi popülistlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Popülist söylemde “halk”, bizden olanlar ve ötekiler, siyah-beyaz biçiminde iki kola ayırtmaktadır. Popülist söylemi kendini “gerçek halk”ın özleştirir ve kalan kesimi de “ötekileştirilmektedir”. Popülist hareketler, farklı yerlerde farklı akımlara mensup olabilmektedir. Örneğin bu dönemde yaşadığımız popülist liderler arasında sayılan Chavez, ve Donald Trump vb liderlerin popülist siyasi iletişim kurma özelliklerinden yararlanmakta ve yararlanmaya devam etmektedirler. Bu tür siyasetçiler, gerçek halkın oldukları, o haklın temsilcisi, egemenliğini koruyan ve sesiz halkın sesi olarak nitelendirirler. Örneğin Trump kimlik üzerinden popülize ederek çok emek veren beyaz Amerikalılar için bir siyasi kimlik yaratmaktadır. “Biz vergi ödeyen hakiki Amerikalılarız” popülist söylemi, dolayalı bir şekilde diğerlerini dışlamakta ve on vergi ödeyen Amerikalılara karşı ötekiler imajı yaratmaktadır . Günümüzde, Breksit gibi olaylar, anti-elite duyguları yükseltmekte, ciddi güvensizlik doğurtmakta ve yerleşik siyasal sisteme zarar vermektedir.
Popülizm bölgeden bölgeye farklılık göstermekte, kimi ülkelerde dışlayıcı ve kimisinde kapsayıcı rol oynamaktadır. Avrupa söz konusu olunca, genellikle olan popülist söylemler dışlayıcı rol almakta, azınlık ve mülteciler karşı olumsuz söylem üretmektedir. Dolaysıyla Avrupa’daki popülist hareketler genellikle sağ politik görüşlülerden oluşmaktadır. Avrupa’da mevcut popülist hareketler, temsili demokrasileri ve yerleşmiş siyasi sistem ve kuramlara karşı bir tehdit olarak görülmektedir. Avrupa popülist akımlar, neoliberal ve küreselleşmenin olumsuz etkilerine tepki olarak milliyetçi-muhafazakâr bir duruş sergilemektedir .
Mudde’e göre, popülist siyasi aktörler yerleşik kurumlara yönelik eleştiriler yönlendirirken siyasi partilere karşı çıkmak anlamı kast etmez, onlara göre liberal demokrasilerde siyasi partilere karşı çıkmaktadır. Partilerin söylem ve politikalarına karşıdırlar. Bu bağlamda siyasi elitlerin çıkarları halkla birleşmediği, haklın dili ve derdini anlamadığı, milli iradeye saygı göstermediğini eleştirerek hazırda bulunan sisteme karşı yeni bir parti ve aktörün (siyasi popülist partiler) ortaya çıkmasına muhtaç olduklarını belirtirler .
Buraya kadar, popülizm kavramının farklı tanımları, içindeki en önemli unsurları olan halk-elit ilişkileri ve en belirgin özellikleri üzerinde bir inceleme yapılmıştır. Alt bölümde ise popülizmin literatürde gelişimizi sergilenecektir.

 

2. İKİNCİ BÖLÜM: POPÜLİZMİN LİTERATÜR GELİŞİMİ
Çalışmanın bu bölümü şu sorulara cevap bulmaya çalışılmıştır: Popülizm literatürü nasıl bir seyir izlemiştir? İlk çalışmalar hangisidir? Hangi bölge ve ülkeler üzerinde araştırma yapılmıştır? Popülizm çalışmalarının artışına sebep olan 1980 sonrası popülizm dalgasının sebepleri nelerdir? Türkiye’de popülizmin literatüründeki nasıl bir yer almaktadır?
Bu bölümde, yukarıdaki sorulara cevap vermek için, öncelikle popülizmin ilk örneklerine bakılacak ve bu örnekler üzerinde inceleyen sosyal bilimcilerin eserlerine ışık tutulacaktır Ardından Latin Amerika’da ortaya çıkan popülizmi analiz edip en önemli aktörlere yer verilecektir. Son kısmında ise Avrupa’da 1970 ve 1980 yıllarında popülizmi yeniden yükselişe geçen örneklerine yer verilecek, temel sebepler araştırılacak ve kimler tarafından ele aldığına değinilecektir.
Popülizm kavramını tek bir tanıtımla anlatmak mümkün değildir. Farklı örneklerini incelenmesiyle aydınlatılabilen bir olgudur . Canovan’a yakın bir şekilde tasnif eden Jan Jagers ve Stefaan Walgrave‘e göre, iletişim şekilde popülizmi nitelendirmek için ilk önce popülizmin yaşadığı üç dalgasını ele alınmasını vurgulamaktadırlar. Bunlar sırasıyla: 1) Tarımsal popülizm, 2) Latin Amerika popülizmi, 3) Yeni Sağ’ın popülizmi olarak vermektedirler. İlki örnek için net bir şekilde, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan Rusya’da Halkın Dostları anlamına gelen elit Narodnikler’in tepeden aşağıya doğru köylülerinin eşitlik taleplerini destekleyen bir popülizm tipidir. İkincisi popülist örnekleri ise, 1940-50‘lerde Vargas ve Peron gibi popülist liderleri gösterir. Son ve üçüncü örnek için ise, 1970‘lerden bu yana Batı ve özelliklede Avrupa yükselen Yeni Sağ popülizmi tiplere işaret edilmektedir. Yukarıda adı geçen tüm popülist aktörler, anti-elit duygularını beslemekte ve toplumu tek tip olarak ele almaktadırlar .
İkinci Dünya Savaşı sonrası siyaset bilimciler vasıtasıyla ele alınan ilk popülizm üzerinde çalışmalarında, popülizmi halktan desteği ile yönetime geçen bir ideoloji ya da hareket olarak nitelendirdiklerin görünmektedir. Bu araştırmacılar, diğer ideolojiler gibi önem kazanmadığını ve popülizmin kısa sürede tarihe karışacağı öngörmekteydiler. Ancak 1960’larn başlarında bir daha yükselerek yayılması, ihmal edilen bu olgu yeniden araştırılmaya başlamıştır. Bu artışın sebebi ise, Latin Amerika ve Avrupa’da popülist olarak sınıflandırılan liderlerin iktidara yükselerek totaliter bir şekilde mevcut siyasal sisteme tehdit ettiklerinden kaynaklanmaktadır. Bir başka sebep ise, o dönemde sosyal hareketlerin kitlesel bir şekilde ortaya çıkarak toplumsal değişim taleplerin olduğu görünmektedir.
2.1. Popülizmin İlk Örnekleri
İkinci Dünya Savaşı sonrasından 1980’li yılların başlarına kadar kapsayan dönemdir. Ernest Gellner ve Ghita Ionescu’nun 1969 yılında kaleme alınan klasikleşmiş kitapları, Ernesto Laclau’nun 1977’deki eseri ve Gino Germani‘nin 1978 yılında yazılan eserler -altta detaylı bir şekilde ele alınacaktır- o döneme ait en önemli araştırmalardır. Margaret Canovan (1981) ve Gavin Kitching’in (1982) eserleri de bir bakıma geçiş sürecinde ortaya çıkan önemli eserlerdir.
Birinci dönem popülizm çalışmaları bağlamda, Ernest Gellner ve Ghita Ionescu’nun çalışmaları, ilk dönemi açıklamak konusunda önemli bir ederdir. Popülizmin tanımlanması ve dünyanın farklı yerlerinde yapılan araştırmaları karşılaştırmalı bir şekilde ortaya koyması, sonradan gelen araştırmalar için çok önemli bir referans teşkil etmiştir. Kitap 1967’te toplanan bir çeşitli akademisyenlerin araştırmalarını değerlemiştir. Londra’da yazılan bir kitabın ilk sayfasında bu bölüme çok önem vermiş:
“Bir hayalet dünyanın her yerinde görülür oldu-popülizm. Bundan on yıl önce yeni uluslar bağımsızlıklarını kazanırken sorulan soru şuydu “kaç tanesi Komünist olacak?” Bugün bu soru, o zamanlar mantıklı olmasına karşın, biraz tarihi geçmiş görünmektedir. Yeni devletlerin yöneticileri bir ideoloji benimsediklerinde, bu daha çok popülist özellikte olma eğilimindedir. Ve popülizm sadece yeni uluslarla kısıtlı bir şey de değildir. Komünist dünyada güçlü akımlar popülist bir yöne hareket eder görünmektedir. Ve birkaç gelişmiş geç liberal toplumu saran kaygılı ve sancılı gözden geçirmelerde, popülizm temaları öne çıkmaktadır” .
Bu alıntıda göründüğü gibi o dönemde popülizm nasıl bakıldığı ve tartışıldığını görülebilmektedir. Her şeyden önce popülizmi bir hayalet olarak görmekte, Amerikan Çiftçi Hareketleri, Rus Narodnik’i ve Doğu Avrupa Köylü Hareketleriyle popülizmini bir daha dönmemek kaydıyla tarihe karıştığını düşünmekteydiler. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında özgürlüğünü kazanan toplumlar eski sömürenle karşı, belirli Doğu Avrupa ve Amerika ülkelerinde ulusların ağır kapitalist sanayileşme tepki gösteren köylülerin ezilmemesine karşı popülist hareketlerin hızlı bir şekilde yükselişe geçmesi tarihe karıştığını düşündükleri popülizmi bir daha incelemeye aldıklarını görünmektedir. Artık sadece Liberalizm ve Sosyalizm iki egemen ideoloji yanında, popülizme üzerinde de araştırmacıların ilgisini çekmeye başlamaktaydı. Gellner ve Ionescu’nun kitaplarında belirttiği gibi, popülizmin ilk başta ezilmiş halk kesimlerine seslenerek bir söylem olarak ortaya çıkığı, ileri dönemlerde ise liberalizm, sosyalizm, ulusalcılık gibi daha belirgin akımlar içinde eridiklerinden bahsetmektedirler. Buna göre, popülizmin içine bulunduğu ortam önem taşımaktadır. O dönemde popülizme araştırmacılar arasında farklı tanımlar verilmiştir. Örnek olarak, Popülizmi bir ideoloji olarak gören Donald MacRae (1969), popülizmi bir siyasal hareket olarak kabul eden Kenneth Minogue’un (1969) Torquado di Tella (1965), Ernesto Laclau’nun (1977) ve Gino Germani (1978) görüşleri o dönemin popülizm anlayışını göstermektedir.
Popülizm kavramının daha somut bir hale getirmek ve doğasını anlamak amacıyla popülist hareketlerin Rusya, ABD ve Fransa’daki ilk örnekleri olarak kabul edilen ülkeleri mercek altına almaktadırlar. 19’uncu yüzyılda ABD’deki çiftçilerin başlatmış olduğu popülist hareketler ile Rusya’daki entelektüellerin köylere giderek elitle karşı yürümek için halka inmeleri, popülist hareketlerin ilk somut örnekleri teşkil etmektedir. Tarihte görülen ilk popülist hareketlere bakıldığında, popülizmi temsili demokrasi karşıtı tehdit olarak görülmemekte; tam tersine demokratikleşmeye doğru bir hareket olarak görünmektedir. Örneğin Çarlık Rusya’sındaki elit kesimden oluşan Narodnikler ve ABD’deki Halk Partisi aktörleri, net bir şekilde halkı iktidara getirmek için önemli katkılarda bulunmaktaydılar. Özellikle Rus popülizm örneğinde, halkın çarlık imparatorluğuna karşı çıkabilmeleri için demokratik zemin hazırlamışlardır. Benzer bir tabloda, ABD’deki Halk Partisi de iktidara gelenleri meşrulaştırma çalışmaları ve demokratik bir zemin oluşturdukları görünmektedir. Halk Partisi, oylama sırasında halkın egemenliğini güvence altına alan yasaları belirgin bir partiye uygun bir şekilde değiştirilmesine Halk Parti’si olarak karşı sert bir durum sergilemiştir. Halkın toplumsal ve ekonomik çıkarlarına kulak vermiştir .
Paul Taggart’a göre popülizmi, Amerikan siyaseti popülist oluşumuna incelemeden anlaşılamayacağı belirtmektedir. On dokuzuncu yüzyılda ABD’de popülist hareket ortaya çıkışının sebebi tam da Rusya’da olduğu gibi tarım sektöründe yaşanan krizler sebep olmuştur. Ancak Rus popülist hareketlerinden en belirgin farkı ise, yukarıdan aşağıya doğru bir hareket olmayıp tersine aşağıdan yukarıya doğru bir yön almıştır . 1950’li yıllarda Laclau’dan daha önce, ABD’de Edward Shils, popülizm anlamanın temel yolunun halk ve elitler arasındaki bağı incelenmeden anlaşılmayacağını öne sürmüşlerdi. Shils’e göre, popülizm, kültürel unsur, parasal sistemi ve gücü tek elde tutan yerleşmiş bir yönetimin toplumun çıkarlarına aykırı kararlar alması ve halkın bunalıma girdiği her yerde ortaya çıkmaktadır .
Siyaset bilimci Margaret Canovan’a göre, popülist hareketlerin tamamında halkı yüceltirler ve elitlere karşı bu iki ortak özelliğin bulunmaktadır. Canovan en baştan, ilk popülist hareketleri tarımsal nitelendirmektedir . Tarımsal popülizmi ele alırken çiftçi, köylü ve entelektüellerin popülizmi olmak üzere kendi içerisinde üçe bölmektedir . Çiftçi popülizmi için, ABD’deki Halk Partisi (1890), Kanada’daki Sosyal Kredi (1930) hareketlerinde göründüğü gibi çiftçilerin devletin piyasaya müdahale etmesini örnek olarak göstermektedir . Tarımsal popülizmin bir diğer türü olan köylü popülizmi ise Canovan’a göre, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Doğu Avrupa’da görülen “Yeşil İsyan” örneğinde görülmektedir . Tarımsal popülizmin son türü olan entelektüellerin popülizmi söz konusu olunca en belirgin örnek olarak Rus popülizmi ve Nardonikler örneği verilmiştir.
Laclau’a benzer bir yaklaşımla Canovan da popülizmin karakteristik özelliği kırsal veya modern toplum arasındaki ilişki ile sınırlı değildir. Popülist hareketlerin en belirgin ortak özelliği (düşmanlık) antagonizmadır. Canovan’ göre popülist hareketlerin tamamında halka elit kesimleri düşman olarak konumlandırmaktadır. Dolayısı ile popülizm olgusunu açıklamak için en önemli çalışma, bir tanımlama bulmaktan daha ziyade o toplumdaki tarafların ilişkileri tüm yönlerden araştırmalıdır.
2.2. Latin Amerika Tarzı Popülizmi
Popülizm İkinci Dünya Savaş’ından sonra özellikle 1940 ve 1980’ler arasında Latin Amerika’da hızlı bir şekilde yükselmiş, yaygınlık kazanmış ve akademisyenlerin ilgi çekmiştir. Latin Amerika’da popülizm, alt sınıfların sosyal eşitliklere kavuşmaları için yaptıkları mücadelede önemli rolünü üstlenmiştir. O bölgelerde popülizm, sosyo-ekonomik koşulları hızlı bir şekilde dönüştürerek ekonomik sıkıntılara yol açtıklarını izleyebilmek mümkündür .
Siyaset bilimci Margaret Canovan, dünya savaşından sonra ortaya çıkan popülist hareketleri siyasal popülizm diye adlandırır . Canovan, siyasal popülizmi, popülist diktatörlük, popülist demokrasi, gerici popülizm ve siyasetçilerin popülizmi olarak 4 gruba tasnif etmektedir . Arjantin Devlet Başkanı Juan Peron vb. popülist diktatörlüğün saymaktadır. Popülist demokrasi türüne ise en belirgin örnek teşkil eden ABD’deki Halk Partisi’ni işaret etmektedir. Üçüncü siyasal popülizm türü olan gerici popülizm için Canovan, ABD’nin Alabama eyaletinden George Wallace vb. gericileri saymaktadır . Canovan’a göre en son siyasal popülizm türü siyasetçilerin popülizmidir. Bu hususta Canovan, ABD eski başkanlarından Jimmy Carter bu tür uygun olduğunu göstermektedir .
1990’larda popülizm literatüründe önemli bir değişiklik meydana gelmiştir. Bu değişikliğin sebebi ise popülist hareketlerde iki önemli gelişme gerçekleşmiştir. Bunlar 1) Latin Amerika’da ve Avrupa’da yükselen Neopopülizm özelliklerini taşıyan yeni akımlardan oluşmaktadır. Bu iki türe literatürde yeni popülizm veya Neopopülizm adlandırılmaya başlamıştır. Popülist olarak nitelendirilen klasik aktörler çok sayıda araştırılmıştır. Ancak ilginç bir şekilde bu çalışmalarda popülizmin ve neopopülizmin ne olduğu üzerine duran araştırmalar yok denilecek sayıda azdır.
Birincisi gelişme, 1980’lı ve 1990’lı yıllarından önce Latin Amerika’da iktidara yükselen popülist aktörlerin, genellikle paylaşımcı ve ikameci ekonomik politikalar izlerken artık bu dönem sonra, neoliberal popülist söylemleri kullanmaya başlamışlardır. Latin Amerika popülizmi üzerindeki çalışmalar artık bu yeni tür popülizmleri tanımlamak için neopopülizm kavramını kullanmaya başlamışlardır. Arjantin’de Carlos Menem, Brezilya’da Collor de Mello, Peru’da Alberto Fujimori, Bolivya’da Victor Paz Estenzoro ve Venezuela’da Carlos Perez gibi liderler iktidara geldikten bir müddet sonra keskin bir değişerek gerçekleştirerek neoliberal ekonomi politikalarını uygulayan yeni popülist veya Neopopülist liderler görünmektedir. Yapılan analizlere göre, bu uygulamalar hiç beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmış ve kafa karışıklığına sebep olmuştur. Latin Amerika’da popülist hareket ve liderlerin yükselişini nitelendirmeyi hedefleyen Kurt Weyland ve Roberts için neoliberal popülizm olarak adlandırmaktadırlar. Bu iki yazarın neoliberalizm ve popülizm arasındaki bağ konusunda yazdıkları kayda değer eserler ele almış ve neoliberalizm ve popülizmin ilginç yakınlaşmasını işlemiştir.
Latin Amerika’da popülist hareketlerin en belirgin özelliği popülist söylemler dış politikada kendini göstermiş ve genellikle kendi kimliğini Amerika düşmanlığı üzerine kurmuş ve mevcut eşitsizliklerin nedeni olarak Amerika’nın sömürgeci politikalarını sebep olarak göstermiştir. Latin Amerika’daki popülist hareketlerin diğer özelliği ise çoğunlukla sol düşüncenin hâkim olduğu bir popülizmdir .
Latin Amerika’da ortaya çıkarak çığ gibi her tarafa yayılan sol popülist akımı, 1970’ten sonra Avrupa’nın güneyinde de ilgi çeken bir siyasal hareket olarak görünmeye başlamıştır. Gino Germani (1911-1979), popülizm bilimsel olarak ele alan ve teorisini oluşturmaya çalışan ilk bilim adamlarından biri sayılmaktadır. Germani’ye göre ulusal popüler hareketler modernleşme dönemiyle görünmeye başlamıştır. Latin Amerika’daki popülizmi inceleyen Germani’ye göre, köy ve tarımsal bölgelerden modern topluma ani bir şekilde taşınmaları, bir başka deyişle taşradan kentlere acele bir şekilde geçen işçi sınıfının mevcut yerleşmiş bir siyasal düşüncesi oluşmamıştır. Bundan dolayı, Peron vb. güçlü liderlerin kitleleri etkileyebilmek için ideal bit ortam yaratmaktadır . Germani’ye benzer bir yol izleyen Torcuato’ya göre popülizm, işçi ve köylü sınıfının desteğinden beslenen ancak bu toplumsal sınıfların hiç birisinin kendi içinden örgütlenerek çıkmayan siyasi bir harekettir .
Latin Amerika Popülizm literatürünün üzerine oldukça zengin olduğu söylenebilir. (Kenneth R., 1995; ve Weyland K., 2004; ) Latin Amerika Neopopülizmi üzerine yoğunlaştıkları incelemelerlemiştir. Cameron, 2009; Cirino, 2006; Walker, 2008 gibi araştırmacılar yanında Paul Chevigny’in Arjantin, Brezilya, Meksika ve ABD’nin “korku popülizm”leri üzerine yaptığı incelemeler önem taşımaktadır . Bu incelemeler Latin Amerika popülizmi ele alırken çok fazla derinlere inmemişlerdir.
2.3. Batı’da Popülizmin Yükselişi
Popülizmin klasik şekli, basit insanların istekleri, itirazları ve onuruna saygı gösterilmesine cevap aramaktadır. Klasik popülizm, genellikle vergisini ödeyen ve erdemli, emekçi sınıfından oluşan basit insanlar ile ahlaksız, fırsatçı, üretmeyen, sömürgeci sınıfın çatışmasını üzerinde etkin bir şekilde faaliyet gösterir idi. Cas Mudde, 1970’lere kadar sol ideolojilerden parti ve liderler popülist söylemler geliştirir ve liberal demokrasileri akımlar bu popülist söylemleri eleştiriler yönlendirilmekteyken artık o tarihten sonra popülist aktörlerinin militan öğrenci kitlesi, sosyal hareketler ve Yeşil Politikacı partilerin de popülist hareket ve söylem üretebilme kabiliyeti olduğunu belirtmektedir. Mudde göre, popülizmin günümüzde genelde sağ ideolojik akımlar tarafından benimsendiği, sol akımlardaki popülizm ise söylemlerini değiştirerek artık sadece emekçileri değil tüm halk hitap eden söylemler geliştirmiştir . 1970’lı yıllardan önce, popülist hareketlerin entelektüel, ilerlemeci ve aktif bir halka hitap ederken, günümüzdeki sağ popülist hareketler eğitimsiz, basit, ezilen ve köylü vb. sessiz çoğunluğu temsil ettiğini savunmaktadır.
Popülizmin literatürünü etkileyen en önemli etken ise, Popülizmin hiç beklenmedik bir kıtada, yerleşmiş Avrupa demokrasilerinde, göçmen düşmanı partilerin popülist söylemlerindeki gelişmeler olarak gösterilebilir. Avrupa Neopopülizmi üzerinde çok önemli araştırmalar yapılmıştır. Bu konu ile ilgili, Hans Georg Betz (1998) ve Paul Taggart’ın (2000) çalışmaları ön plana çıkmaktadır. Hans Georg Betz çalışmalarında, mevcut neopopülist parti yapıları, liderlik, ideolojikleri ve söylemlerin birbirlerine benzeyen yönlerini tespit etmeye çalışmıştır. Yaptığı incelemeye göre, Batı Avrupalı neopopülist aktörlerin arasındaki ortak nokta, güçlü bir liderin yönetiminde, değişken bir parti yapısına sahip olmalar, ideolojik yönden pek katı olmayan, göçmen karşıtı bir kin beslemeleri ve refah devleti cömertçe harcanan politikalara karşı neoliberal ekonomi politikalarını benimseyen gruplar olduğunu belirtmişlerdir.
Batı Avrupa’ya Neoliberal ekonomik sistemin devreye girmesi ve1970’lerden bu yana işçi göç dalgaları başlaması, Siyasi popülist hareketlerin ortaya çıkmasına önemli bir rol oynamıştır. Bundun yola çıkarak Batı Avrupa’da popülist hareketlerin parti ve liderlerin ana eleştirileri göç dalgasının topluma yarattığı sosyal, ekonomik ve siyasal bunalımlardan oluşmaktadır. Avrupa’da popülist hareketler partilerin söylemlerinde, Avrupa gelen göçmenlerin o toplumun kültürü ve değerlerine uyum sağlayamadıklarından ötürü kültürel değerleri bozarak yerli sosyal yapıya zararlı oldukları vurgularlar. Özellikle 11 Eylül olaylarından sonrası ve göçmenlerin genellikle İslam dinine mensup olduklarından Batı’da artan İslamofobi’nin artmasıyla popülist söylemlerin daha da radikalleşmesine sebep olmuştur . Avrupalı popülist partilerin göçmenlere karşı geliştirdikleri söylemlerinden biri olarak göçmenlerin sayısında artışının yerli halka göre çok oluğundan ötürü Avrupa’nın nüfus dağılımını negatif yönde etkilediği ve Avrupa’nın kendi değerleri ve sosyal kültürel varlıklarında mahrum olacakların bahsetmektedir. Ayrıca bu göçmenlerin Avrupa’ya bir müddet sonra ailesinin de orada yerleşmeye başlamaları yerli halkın çalışma fırsatını negatif bir şekilde etkilemektedir . Zikredilen unsulardan yola çıkarak özellikle Batı Avrupa’daki popülist hareketler “biz/halk” kavramını nitelendirirken Avrupalı, aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip ve aynı çıkarları sahip olan kitleden bahsetmektedir. “Ötekiler” ya da “tehlikeli ötekiler” kavramı ise halkın yukarıda sıralanan değerini yok etmekle tehdit eden bir düşmandır. Bu popülist hareketlerin ortak noktaları hariç anti-semizim, etnik ve inanç unsuları yoluyla da popülist söylemler üretmektedirler.
Batı Avrupalı neopopülist hareketleri üzerinde ciddi araştırmalar yapan Taggart, popülist partilerin temellerini İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan dört yerleşik düzenin değişmesiyle oluşmuştur. Bu dört düzen 1) sosyal demokrasi, 2) korporatizm, 3) refah devleti ve 4) Keynezyenizmdir. Taggart, 1960’lar sosyal demokrat partilere sınıf desteğini azaldığını, korporatizmi canlandıran sendikacılığın zayıflaması, refah devleti harcamalarına karşı monetarist ekonomi politikaların hayata geçmiştir. Tüm bu değişimlere rağmen geleneksel partiler, değişmemiş ve yerlerinde eskisinden daha da sıkı devam etmeye çalıştıklarını söylemektedir. Yazara göre geleneksel akımların bu tutumlarından dolayı, ortaya çıkan yeni olgularla başa geçemedikleri için protesto hareketleri, kriz ve çözülmeler meydana gelmiştir .
Avrupa’da 1980’li yıllarda aşırı sağda yer alan partilerdendir ve hepsi popülist olarak adlandırılmaktadır. İlk olarak, Ulusal Cephe (FN) Fransa’yı ön cepheye çıkmıştır. 1983’te Jean-Marie Le Pen, karizmatik liderliği ile Fransız siyaset sahnesindeki yerini almış ve bugün de kızı aynı partinin popülist bir şekilde devam ettirmektedir. 1990’larda Haider liderliğindeki Avusturya Özgürlükçü Partisi (FPÖ), Avusturya’da iktidara yükselebilmiştir. Bu her iki parti Fransa’da FN ve Avusturya’da FPÖ son 20 yıl içerisinde Batı Avrupa’da en başarılı popülist hareketlerden sayılmaktadır. Avrupa’daki önemli ancak büyük ilgi toplayamayan popülist hareketler bulunmaktadır. İtalya’da Kuzey Ligi (LN), Belçika’da Vlaams Blok vb. popülist hareketler aktif bir şekilde siyaset yapmaktadır. Tüm bu partilerin söylemleri popülisttir ve ortak noktaları AB ülkelerindeki nasyonal popülizm fikirlerini barındırmaktadır.
Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişini farklı yönden inceleyen siyaset bilimci Jan Jagers ve Stefaan Walgrave tarafından 2007’de bilim dünyasına sunmuşlardır . Jagers ve Walgrave popülizmi, araştırmalarında bir iletişim sitili olarak tanımlamışlardır. Bu iki siyaset bilimcilerin kullandıkları kavramlar ve başlıklarında büyük bir benzerlik görünse de çalışmanın sorunun farklılığı sonucu olarak Jagers ve Walgrave’den ayrı yol izlemektedir.
Batı Avrupa’da geçtiğimiz dönemde aşırı sağ partilerin seçimlerde önemli imzalara atmaları, Avrupa merkezli popülist hareketlerin üzerinde bilimsel tartışmalar yoğunlaşmaya başlamıştır. Akademisyenler bu çıkan popülizmi bir ideolojik olarak mı veya sadece mevcut olaylara bir tepki olduğunu mu araştırmaktadırlar. Özellikle Batı Avrupa’da çoğunlukla tek bir partiye bağlı olmayan bir toplulukta partizan bulma, sürekli yer değiştiren seçmenin yaygınlaşmasıyla seçmenler kendilerine sadık kalmalarını sağlayan popülizmi araştırmaktadırlar.

Leave a Comment

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.