1.Giris
Günümüz ekonomik koşullarında bakıldığı zaman varolan bireyin hayatını devam ettirebilmesi,rekabet koşullarına ayak uydurmabilmesi için çok çalışmak zorunda bırakılmıştır. Bu rekabet koşullarına tam olarak adapte olmaya çalışan birey hayatının büyük bir kısmını iş hayatında geçirdiğinden dolayı , insan olmanın getirdiği sosyal aktivitelerden de zamanla uzaklaşmış.İş ve ev arasında mekik dokumaya başlamıştır.Vaziyet böyle iken daha çok çalışan bireylerin davranışları gözlenlenmiş ve bu durum hem olumlu hemde olumsuz yanları göz önüne alınmıştır. 1960-1970 seneleri arasında belirli saat aralıkları ve günlerde çalışan insanların, artık günümüzde saat ve zamandan bağımsız olarak 7/24 çalışma ortamına ayak uydurduğu gözlenmiştir. Bu durumda çalışan bireylerin iş yaşam dengelerinin bozulduğu bu sisteme adapte olmalarında bazı nedenler olduğu ortaya çıkmıştır.Bu nedenlerin başlıcaları arasında günümüz teknolojik gelişmelerinden meydana geldiği her an her yerde istediği konum veya saatte ulaşılabilir olması .Diğer nedenlerden biri ise işletmeler çalışanlarının daha çok çalışmasını talep ediyor
Son on yıllık dönemde ABD’de haftalık çalışma saati 43 saatten 47 saate haftada 50 veya daha üzerinde saat çalışan kişi sayısı da %24 ten %37 ye yükselmiştir. Gittikçe daha fazla çalışan ve kişisel yaşamlarını iş ile dolduran işkoliklerin sayısı her geçen gün artıyor (Robbins ve Judge, 2011).
1990’lı yılların sonuna doğru Batı’da henüz Türkçe karşılığı yaygınlaşmamış olan “presenteeism” kavramı geliştirilmiştir. Bu kavram Türkçe’de “işe veya okula gitmemek veya mazaretsiz görev başında bulunmamak” anlamına gelen “absenteeism” kavramının karşıtıdır. Presenteeism kavramı görevde olmaması gerekirken görev veya işe gitmek anlamını taşımaktadır. Türkçe’deki kelime karşılığı ise işkolikliktir. İşkoliklik kavramını temsil eden ve en çok kullanılan sözcük ise “workaholic” kavramıdır (Günbeyi ve Gündoğdu, 2010) .
1.1 İşkoliklik Kavramı
Bu kavram ilk defa Amerikalı Din bilimci olan Oates tarafından 1971 senesın
de literatür kitaplarına alkolik kelimesinden esinlenerek girmiştir.
Oates (1971) işkolikliği tıpkı alkoliklik gibi bir bağımlılık olarak görmektedir Kavramın akademik literatürde ilk defa kullanımını yapan ise Spence ve Robbins (1992) olmuştur (Seybold ve Salamone, 1994). İşkoliklik (workaholism) aynen alkoliklik (alcoholism) gibi psikopatalojik bir durum olarak tanımlanmaktadır (Machlowitz, 1978 ) Bu durumu tesvik eden özelliklerden biride kişinin kendisiyle
barışık olmama durumudur.Bu durumda bulunan bireylerde “ben özelim ” ve “en iyisi ni yapmalıyım ” kavramları düşüncelerinde yer edinmiştir.
Yemek aralarını kısa tutan ya da geçiştiren, hemen hemen her günü geç saatlere kadar işyerinde kalan ve örgütün kendisinden beklediğinden daha fazlasını vermeye çalışan kişiler işkolik olarak tanımlanmaktadır (Morgan, 1998).Perlow’a göre (2013) çalışanların çoğu işkolikliğin yanında başarıkolik (successaholics) ve hayatlarını organizasyonlarına adıyorlar.
Günümüz medyasında ya da ilişkilerinde işbağımlılık konusu ,daha çok ‘ bağlılık ve saplantı” boyutunda değerlendirildiği ve yazarların işbağımlılığını öznel tecrübelere somutlayarak kliniksel olarak ele aldıkları görülmektedir (Harpaz 2004 ;Mudrack,2004;Oxford,2001;Robinson,1996;Philips ve Robinson,1995;Killinger 1991; Fassel 1990 ;Kiechel,1989;Kanungo 1982 ; Machlowitz ,1980 ) İş bağımlığı nitel sonuçlarına göre yapılan araştırmalarda , gerçeği yansıtmayan sonuçlara ulaşılmıştır. Başka bir araştırma da ise evli olan bayanlarda , ayrılma ve boşanma oranlarının daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır.( Robinson vd , 2001)
İş bağımlılık kavramı 3 ana başlık altında incelenir.Bu başlıklar çalışma katılımı ( work involvement) , iş odaklı ( work driven) ve iş keyfi ( work enjoyment)
şeklindedir. Çalışma katılımı ; daha çok mesai saatlerinin dışında da ek mesai harcayarak bir olgu veya olayı tamamlama konusunda bir takım çalışmalar üretmektir. İş odaklılık ; çalışan ,üretmeye çalışan bireyin daha çok üretme ve çalışma isteği olmasıdır. İş keyfi ise ; çalışan veya üreten bireyin yaptığı işten keyif
alarak amaç eyleme yönelmesidir. İş düşkünü olan bireyi işkolik olan bireyden ayırıştıran araştırmaclar , iş düşkününü işkolikten farklı olarak çalışma zevki yüksek olan ve kendisini çalışmaya zorlanmış hissetmeyen bireyler olarak ortaya koymuşlardır (Spence ve Robbins,1992:162) .
( EKLEMELER YAPILCAK ) ortalama 3 sayfa
2.1 Aile İşletmeleri ( alıntıdır ) ( düzeltme gerekli )
Genel bir literatür taraması yapıldığı zaman aile işletmeleri hakkında genel bir tanım olmadığı görülmektedir.
Aile işletmesi kavramına aile servetinin mülkiyeti açısından bakan Benght Karlöf ’e göre aile işletmesi “ailenin servetini dağıtmamak üzere kurulmuş olan özel bir işletme biçimidir” (Karlöf, 1993: 218). Tanımından da görüleceği üzere aile işletmesi, özellikle mirasın taksim edilmesi sonucu malların parçalanmasını önlemek veya aile başkanının hayatta olduğu dönemdeki iktisadi düzeni devam ettirmek ve böylelikle aile topluluğunu başkanın ölümü sonucu mali sıkıntı ve sarsıntılara uğratmamak amacı ile kurulan ortaklıktır (Köprülü, 1983: 64).
Geraldo Von Potobsky’ın aile işletmelerine yönelik tanımlamasının temel noktası ise çalışan işgücünün kan bağı ile ilgilidir.
Potobsky’ye göre aile iş- letmeleri, “aile üyelerinin yönetim kademelerinde çalıştığı işletmeler”dir (Potobsky, 1992: 145).
David Bork’a göre de aile işletmesi, “aile üyeleri tarafından Aile İşletmelerinde Kurumsallaşma,Yetki Devri ve Belirsizliğe Tolerans Ocak 2011, Cilt 1, Sayı 1 159 Gülşah Karavardar ya da evlilik yoluyla aileye katılmış kişiler tarafından kurulan bir şirket türü- dür.” Bu tanımlamaya göre, aile işletmesini kuranlar ve sürekliliğini sağlayanlar doğum, evlilik ya da aile bire bir yakın ilişki içinde olan kişilerdir (Bork, 1995: 24). Aile işletmelerine yönetimdeki hâkimiyet açışından bakan Bozkurt’a göre “yönetim kurulunda en az 2 veya daha fazla aile bireyinin yer alması ve bu bireylerin işletmenin en az % 10 hissesine sahip olması işletmelerin aile iş- letmesi olarak tanımlanmasını gerekli kılan unsurlardır” (Bozkurt, 1997: 11). Longenecker ve Moore’un aile işletmesi tanımı ise, “iş ve ailenin birleşmiş, adeta üst-üste geçmiş hali” şeklindedir (Longenecker ve Moore, 1991: 117; Bilgin, 2007:5-6). Bu tanımlamalar doğrultusunda aile işletmeleri; aile bireylerinden biri ya da birkaçı tarafından kurulmuş, işletmenin tepe yönetiminin, sermaye yapısının, ortaklıkların çoğunlukla aile bireylerinden oluştuğu ve aile amaçlarını başarma, devam ettirme yönünde çaba sarf ettikleri işletme yapıları olarak tanımlanabilir (Litz,1995: 71). Shepherd (2009: 82) ve Davis ve Harveston (1998: 32)’a göre çeşitli sebeplerden dolayı aile işletmelerinin %70’ ikinci kuşağa, %90’ı üçüncü kuşağa geçemeden yok olmaktadır. Bu duruma neden olarak işletmelerin geleceğin varis yöneticilerin yetişmesine ilişkin planlarının olmaması, gelişimini ve hazırlığı- nı tamamlamamış halefler ve aile içi rekabet gibi çeşitli sebepler gösterilebilir (Handler, 1992: 285; Morris vd., 1997: 386; Yazıcıoğlu ve Koç, 2009: 498).